AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son açıklamaları, halkın özlemini duyduğu kalıcı barışın değil; çöken siyasal meşruiyetin yeniden tahkim edilmesi çabasının sesidir. Toplumsal barış, güvenlikçi politikaların gölgesinde değil; halkın ortak iradesiyle, emek örgütlerinin, akademinin, aydınların ve sivil toplumun katılımıyla inşa edilir. Ancak bugün saraydan yükselen bu ses, barışın değil, iktidarın bekasının sesidir.
Erdoğan’ın “terörle mücadelede sona gelindi” sözleri, yıllardır sürdürülen çatışmacı ve kutuplaştırıcı dilin üzerine çekilen yeni bir makyajdır. Barış, sandık uğruna başlatılıp, yine sandık uğruna bitirilecek bir süreç olamaz. Hele ki eşit yurttaşlık, demokratik siyaset ve yerel irade gibi temel haklar hâlâ tanınmazken, bu söylemlerin sahici olduğuna halkımızın inanmasını beklemek, toplumsal hafızayla alay etmektir.
Bizler TÜM YEREL-SEN olarak, halkımızın ortak taleplerinin ve barış umudunun iktidar oyunlarına kurban edilmesine izin vermeyeceğiz. Barış; sendikaların, kadın hareketinin, gençliğin, emekçilerin, yerel yönetimlerin, toplumsal hafızanın ve halkın ortak sesiyle kurulabilir. Sadece iktidar çevresinin oturduğu, halktan kopuk masalarda değil; halkın öznesi olduğu demokratik ve çoğulcu süreçlerle inşa edilir.
Asker,polis ve kamu görevlisini şehit eden ve yurttaşlarımızın kanı elinde olan terör örgütünün elebaşını kurucu lidere dönüştürerek ,şiir gönderileri ile meşrulaştırarak kurdukları ittifak vicdanları yaralamaktadır.
Toplumun eşit yurttaşlık, demokratik temsil taleplerini görmezden gelen, yerel iradeye kayyımlarla müdahale eden bir siyasal anlayış, bu ülkeye barış değil; sadece denetimli sessizlik getirebilir. Oysa Türkiye'nin ihtiyacı olan şey, adaletle ve eşitlikle kurulan onurlu bir barıştır.
Unutulmamalıdır: Barış bir lütuf değil, halkların en temel hakkıdır. Bu hak, hiçbir iktidarın tekeline bırakılamaz. Gerçek barış; demokratik hukuk devletinden, güçler ayrılığından, sendikal özgürlüklerden, sosyal adaletten, emeğin haklarından, çevre ve kadın haklarından geçer. Yani halkın taleplerinden ve gerçekliğinden geçer!
Erdoğan’ın açıklamalarını, "tek adam rejiminin" ömrünü uzatmaya yönelik yeni bir strateji olarak görüyoruz. Bu oyunu daha önce de gördük, yaşadık. Halk artık kandırılamaz. Emekçiler, aydınlar, yerel yöneticiler, demokratlar ve halkın tüm örgütlü kesimleri olarak bu sürecin öznesi olmadan, kurulacak hiçbir masa kalıcı barış getirmeyecektir.
Bu nedenle çağrımız nettir: Gerçek bir barış için halkın iradesine, emek örgütlerinin katılımına, demokratik siyasetin önünün açılmasına ve herkes için eşit yurttaşlık haklarına ihtiyaç vardır. Bugün susmak, yarın daha derin acılara davetiye çıkarmaktır. Biz susmayacağız! Ülkesine, geleneğine ve geleceğine sıkı sıkı bağlı kamu emekçileri olarak; Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Vatan, emek Cumhuriyet hattına sadık kalacağız.
Onurlu ve gerçek bir barışa inananlar bilir ki: Barış; adalet, insan hakları, hukukun üstünlüğü, güvenceli yaşam, toplumsal cinsiyet eşitliği, insan onuruna yaraşır bir çalışma hayatı ve geçim, seçilmişlerin tutsak edilmediği ve kayyımların olmadığı bir ülke ile olur.
Bundan dolayıdır:
Barış saraydan değil; halktan, emekten, adaletten ve eşitlikten gelir!
Kamuoyuna, Saygıyla Duyurulur,