Anasayfa > Basın-Yayın > Haberler

İYİKİ DOĞDUN NAZIM HİKMET

15 Ocak 2019
Okunma sayısı : 2806
Türk şiirinin en büyük şailerinden Nazım Hikmet’i doğum gününde saygı ve rahmetle anıyoruz


26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLER
İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR VE İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ'E BAKAN NEFER
Saat 2.30.
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç, ne kuş sesi,
ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin,
gece yıldızların altında kayalardır.
Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim,
daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan
ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den
dünyanın en yıldızlı karanlığını.

Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa 
Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek. 
Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor.

Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde 
şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var: 
Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir
Akarçay Dereboğazı’ında değirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar. 
Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir, 
bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar.

Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından
gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp 
yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider.

Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve 
yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri.

Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular? 
Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce 
ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken 
Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek.

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam 
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu 
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, 
birdenbire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: 'Üç', dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.

Saat 3.30.

Halimur - Ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir.

İzmirli Ali Onbaşı (Kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla
sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi
baktı manga efradına birer birer: 
Sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer. 
Üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı. 
Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam. 
Altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam, 
memlekette toprağını ve tek öküzünü 
ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu 
mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için
ona 'Deli Erzurumlu' derdiler. Yedinci Mehmet oğlu Osman'dı. 
Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı 
ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir, 
yine de dimdik ayakta kalabilir. 
Sekizinci İbrahim korkmayacaktı bu kadar 
bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar. 
Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki: 
tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar.

Saat: 4

Ağzıkara-Söğütlüdere mıntıkası.

On ikinci Piyade Fırkası.
Gözler karanlıkta, uzakta.
Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde.
Herkes yerli yerinde.
Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı,
kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp 
el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır. 
Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı, 
meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir 
Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı.

Saat: 4.45.

Sandıklı civarı.

Köyler.

Sarkık, siyah bıyıklı süvari,
çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu.

Çukurova beygiri kuyruğunu karanlığa vuruyordu: 
dizkapaklarında kan, kantarmasında köpük...

İkinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük, 
atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor. 
Geride, köylerde bir horoz öttü. Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari 
ellerinin tersiyle yüzünü örttü. Karşı dağlar ardında, 
düşman elinde kalan bir başka horoz vardır: 
Baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu. 
Düşmanlar her hal onu çoktan kesip çorbasını yapmışlardır.

Saat beşe on var.

Kırk dakka sonra şafak sökecek. 
'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak' 
Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde. 
On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci, 
uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak, 
mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor:

— Bizim İstiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var, 
bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam, 
fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum. 
Meselâ, bakın 'Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın. 
'Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. 
Onu biz, kendimiz vadettik kendimize. 
Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair. 
'Kim bilir belki yarın...'

 

Saat beşe beş var.

Dağlar aydınlanıyor.
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor.
Gün ağardı ağaracak.
Kokusu tütmeğe başladı:
Anadolu toprağı uyanıyor. 
Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp 
ve pırıltılar görüp ve çok uzak
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak 
bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada, 
şahlanıp ölesi geliyordu insanın. 
Topçu evvel mülâzimi Hasan'ın yaşı yirmi birdi. 
Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa.
Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa. 
Şimdi bir hamlede o kadar büyük.
Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü 
ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını 
ağlanacak kadar küçük buluyordu.

Yüzbaşı sordu:

— Saat kaç?

— Beş.

— Yarım saat sonra demek...

98956 tüfek ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden 
yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar, 
bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için 
ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu'lar baskına hazırdılar.

Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık, 
siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına.
Nureddin Eşfak baktı saatına:

— Beş otuz... 
Ve başladı topçu ateşiyle
ve fecirle birlikte büyük taarruz...

Sonra.
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
Bunlar:
Karahisar güneyinde 50
ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler.

Sonra.
Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar.

Sonra.
Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu.

Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı...

Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak'ın ayağı. 
Nureddin dedi ki: 
'Teselyalı Çoban Mihail,'

Nureddin dedi ki: 
'Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni...'

Sonra.
Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir'e doğru yürürken 
serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu. 
Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu. 
Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar: 
önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları
her seferkinden kocamandılar. 
Ve bu postallar daha bir hayli zaman 
üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından 
seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler.

Sonra.
Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve Deli Erzurumlu ölürken 
kederinden yüzlerini toprağa döndüler.

Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı,
Kan içindeydi yüzü gözü.
Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala.
Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere 
ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da. 
Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı 
ardarda çakan aydınlık bir bütündü.

Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu:
'Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e 
bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak 
ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, 
yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür 
Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim...'

Sonra.
Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer 
yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten, 
Ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i.

Ve biz de burda bitirdik destanımızı. 
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap, 
Türk halkı bağışlasın bizi, 
onlar ki toprakta karınca,
suda balık, havada kuş kadar çokturlar, 
korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar 
ve kahreden yaratan ki onlardır, 
kitabımızda yalnız onların maceraları vardır...

Kuvayi Milliye/Destan

Nazım Hikmet Ran

Habere ait fotoğraflar

Şubeler Tümü
ADANA ŞUBE
Şube Başkanı : Seniha SOYLUGAN
ANADOLU ŞUBE
Şube Başkanı : MURAT OZAN GÖÇENLER
ANKARA ŞUBE
Şube Başkanı : Tuncay MUTİ
ANTALYA ŞUBE
Şube Başkanı : Demet KURUPINAR
AYDIN ŞUBE
Şube Başkanı : Mehmet BOZKURT
BALIKESİR ŞUBE
Şube Başkanı : Sezer YILDIZ
DENİZLİ ŞUBE
Şube Başkanı : ÖZKAN KARAKAYA
EDİRNE ŞUBE
Şube Başkanı : Mümin Tolgahan ARİCANLİ
ESKİŞEHİR ŞUBE
Şube Başkanı : Caner ÖZCAN
HATAY ŞUBE
Şube Başkanı : Engin Mansuroğlu
İSTANBUL 1 NOLU ŞUBE
Şube Başkanı : AYDAN SELMA ÖZKORKMAZ
İSTANBUL 2 NOLU ŞUBE
Şube Başkanı : ÖZLEM OSOY
İSTANBUL 3 NOLU ŞUBE
Şube Başkanı : TUNCAY KASARCI
İSTANBUL 4 NOLU ŞUBE
Şube Başkanı : Gürhan KEÇELİ
İSTANBUL 5 NOLU ŞUBE
Şube Başkanı : ABDÜLHAMİT PEHLİVAN
İZMİR 1 NOLU ŞUBE
Şube Başkanı : Ahmet KOLLAR
İZMİR 2 NOLU ŞUBE
Şube Başkanı : ALİ BALIK
İZMİR 3 NOLU ŞUBE
Şube Başkanı : Erdoğan MUTUOĞLU
KIRKLARELİ ŞUBE
Şube Başkanı : SALİH CANBAZ
Kırşehir Şube
Şube Başkanı : ERTUĞRUL VAR
Manisa Şube
Şube Başkanı : RECEP ABATAY
Mersin Şube
Şube Başkanı : SÜLEYMAN SARISOY
MUĞLA ŞUBE
Şube Başkanı : YÜCEL KILINÇ
TEKİRDAĞ ŞUBE
Şube Başkanı : Ali Şahin GÜLEN
Adıyaman İl Temsilciliği
Şube Temsilcisi : ÜNAL BAYRAM
Afyonkarahisar Temsilciliği
Şube Temsilcisi : FAHRİ SELVİ
Amasya İl Temsilciliği
Şube Temsilcisi :
Bilecik Temsilciliği
Şube Temsilcisi : FAHRETTİN DURAL
Burdur Temsilciliği
Şube Temsilcisi : MESUT ÇÖREKLİ
Çanakkale Temsilciliği
Şube Temsilcisi : HASAN ÇAĞRI KILIÇ
Diyarbakır Temsilciliği
Şube Temsilcisi : Ayhan GÜN
ELAZIĞ TEMSİLCİLİĞİ
Şube Temsilcisi : ABDÜLMUTTALİP GÜRBÜZ
GİRESUN TEMSİLCİLİĞİ
Şube Temsilcisi : Hasan YILMAZ
KAHRAMANMARAŞ TEMSİLCİLİĞİ
Şube Temsilcisi : Fatih KÖRÜK
Karabük Temsilciliği
Şube Temsilcisi : OKAN ÇAKIR
Karaman Temsilciliği
Şube Temsilcisi :
Kars Temsilciliği
Şube Temsilcisi :
KASTAMONU TEMSİLCİLİĞİ
Şube Temsilcisi : RAŞİT BALABAN
Kayseri Temsilciliği
Şube Temsilcisi : TAYFUN DİNÇER
Kocaeli Temsilciliği
Şube Temsilcisi : CİHAN ALKAN
Konya Temsilciliği
Şube Temsilcisi : HASAN YALÇINKAYA
Malatya Temsilciliği
Şube Temsilcisi : İLKER GÖKTAŞ
Nevşehir İl Temsilciliği
Şube Temsilcisi : GAZANFER YAPAR
Niğde Temsilciliği
Şube Temsilcisi : Recep Üstüntaş
Ordu Temsilciliği
Şube Temsilcisi : YUSUF BAŞTA
Osmaniye Temsilciliği
Şube Temsilcisi :
Samsun Temsilciliği
Şube Temsilcisi : TÜRKER DİZDAR
Sinop Temsilciliği
Şube Temsilcisi : MURAT ERSOY
Sivas Temsilciliği
Şube Temsilcisi : Şevki KABASAKAL
Tokat Temsilciliği
Şube Temsilcisi : BÜLENT TÜREM
Trabzon Temsilciliği
Şube Temsilcisi : İSMAİL ÖZDEMİR
Uşak Temsilciliği
Şube Temsilcisi : KENAN KARA
Yalova Temsilciliği
Şube Temsilcisi :
Yozgat Temsilciliği
Şube Temsilcisi :
Zonguldak Temsilciliği
Şube Temsilcisi : MELİH KUMBAS
Hızlı Erişim
Bilgi & Belgeler Tümü