Tüm Yerel-Sen olarak, itfaiyecilerin yıllardır dile getirdiği ancak görmezden gelinen talepler için Eskişehir’den Ankara’ya yürüdük. Seyitgazi Orman Bölgesi’nden başlattığımız yürüyüşümüzü, Eskişehir Ulus Meydanı’nda yaptığımız basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurduk. “İtfaiyeciliğin meslek sınıfı olması, şehitlik ve gazilik hakkının tanınması, fiili hizmet zammı ve maktu mesai ücretlerinin artırılması” yönündeki taleplerimizi bir kez daha haykırdık.
Kararlılıkla sürdürdüğümüz yürüyüşümüzü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde sonlandıracaktık ancak siyasi iktidarın engellemesi nedeniyle Sakarya Meydanı'nda tamamladık. Saat 14.00’te Sakarya Meydanı’nda yaptığımız basın açıklamasıyla süreci sonlandırırken, taleplerimizin takipçisi olacağımızı haykırdık. Hiçbir engelleme haklı mücadelemizin önünde duramayacaktır.
Basın açıklamamıza Konfederasyonumuz Genel Başkanı Orhan Yıldırım, MYK üyelerimiz ile kardeş sendikalarımız Eğitim-İş ve Genel Sağlık-İş’in Genel Başkanları ve MYK üyeleri katıldı.
Tüm Yerel-Sen olarak, itfaiyecilerin haklarını savunmaya ve mücadelemizi büyütmeye devam edeceğiz.
Genel Başkanımız Mücahit Dede'nin yaptığı açıklama şu şekilde:"Değerli Kamuoyu, Kıymetli Basın Mensupları,
Yaşanan felaketlerin ve art arda gelen ihmallerin gölgesinde, haklarımız ve taleplerimiz için sesimizi yükseltmeye devam ediyoruz. Eskişehir Seyitgazi Orman Bölgesinden başlattığımız yürüyüş, sadece kaybettiğimiz canlarımız için değil; doğamız, yaşam hakkımız ve mesleki onurumuz için de yükselen bir çığlıktır. İlk durağımız olan Eskişehir şehir merkezinde basın açıklamamızı gerçekleştirdik. Ardından, taleplerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşımak üzere Ankara’ya, Gazi Meclisimize doğru yürüyüşe geçtik. Ancak siyasi iktidar, bu demokratik hakkımızı engellemiş, meclise yapacağımız yürüyüşe ve orada gerçekleştireceğimiz basın açıklamasına izin vermemiştir.
HİÇ BİR ENGELLEME MÜCADELEMİZİN VE HAKLI TALEPLERİMİZİN KARŞISINDA DURAMAYACAKTIR!
Tüm Yerel-Sen olarak, geçtiğimiz günlerde Eskişehir’de çıkan orman yangınında yitirdiğimiz 5'i orman işçisi, 5'i de AKUT gönüllüsü 10 canımızın derin ve yakıcı acısını hissediyoruz. Bu kayıplarımız, sadece iklim krizinin bir sonucu değil; bir yönetim krizinin, liyakatsizliğin ve insan hayatını hiçe sayan acımasız bir ihmalkârlığın ötesinde, ormanlarımızı bir rant alanı olarak gören kapitalist talan zihniyetinin faturasıdır.
Her yıl binlerce hektar orman alanının kül olması, artık "tesadüf" ya da "olağan" bir durum olarak kabul edilemez. Bu yangınlar, erken uyarı ve müdahale mekanizmalarının bilinçli bir şekilde ihmal edilmesinin yanı sıra, ormanlarımızı sermayeye açma niyetinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Ormanlarımız, ekolojik değerleri ve sunduğu yaşam alanı için değil, yeraltı kaynakları ve inşaat arazisi olarak görülmektedir. Bu acımasız bakış açısı, orman yangınlarını bir felaket olarak değil, "alan temizleme" operasyonu olarak görme tehlikesini beraberinde getirmektedir. Yangınlar sonrası orman vasfını yitiren arazilerin ranta açılması, maden ve enerji projeleri için tahsis edilmesi bu şüpheyi güçlendirmektedir.
Ülkenin dört bir yanındaki ormanlık alanların madencilik faaliyetlerine, taş ocaklarına ve enerji yatırımlarına feda edilmesi, zaten zayıflamış olan ekosistemi kırılgan hale getirmiştir. Doğayı metalaştıran, kârı insan hayatının ve ekolojik geleceğin üstünde tutan bu acımasız kapitalizm düzeni, yangınları sadece bir sonuç haline getirmekte, ormanlarımızın direncini daha baştan yok etmektedir.
Mücadelenin en kritik anı olan gece saatlerinde havadan müdahalenin neden yapılmadığı sorusuna, ilgili Orman Bakanı'nın verdiği "Bu sene [gece görüşlü helikopterleri] kullanmak için ortam ya da gerekçemiz olmadı" yanıtı, görevini ihmalin soğuk bir itirafıdır.
Söz konusu olan canlının ve doğanın kurtarılmasıyken, hangi "ortam" ya da "gerekçe" bir insanın hayatından ve ormanlarımızın geleceğinden daha değerlidir? Bu açıklama, yangınla mücadele kapasitesinin yetersizliğinin üzerini örtme çabasıdır ve mevcut araç-gerecin dahi kullanım planlamasının ve operasyonel cesaretinin olmadığının göstergesidir. Gece görüşlü araçlar, yangını söndürmek için alınır, müzede sergilenmek için değil! Bu zihniyet, yangınla sadece gündüzleri değil, 7/24 mücadele etmek zorunda olan sahadaki emekçiyi ve gönüllüyü kasten korumasız bırakmaktadır. Şehit düşen tüm canlarımızı; rahmetle, saygıyla ve minnetle anıyoruz. Onların bıraktığı miras, direnç ve adalet mücadelesinin yol gösterici ışığı olacaktır...
Tüm Yerel-Sen olarak, bu acıların son bulması, ormanlarımızın talandan korunması için derhal atılması gereken adımları kamuoyuna sunuyor ve takipçisi olacağımızı ilan ediyoruz.
Değerli Kamuoyu, Kıymetli Basın Mensupları
Bizler, her felakette en önde koşan, kamu güvenliğinin son kalesi olan itfaiye emekçileriyiz! Bizler, kahramanlık masallarıyla avutulan, fedakârlık maskesi altında görünmez kılınan değil; hakkını isteyen, onurlu kamu görevlileriyiz.
Herkes kaçarken girdiğimiz yangınlarda, enkazlarda, sellerde bizler canımızı ortaya koyduk. Yıllardır bu özverimizin karşılığı, alkışlarla sınırlı bırakıldı. Ama artık yeter! Bugün burada, adaletsizliğin üzerine yürüyoruz.
RİSK EN YÜKSEK, STATÜ YOK!
İtfaiyecilik, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği mevzuatında “çok tehlikeli işler” sınıfında yer alır. Görevimiz; patlama, zehirlenme, göçük, boğulma, yangın ve afetler gibi ölümcül risklerle doludur. Ancak bu risklerin karşılığı, ne yazık ki hâlâ verilmemektedir.
Büro memuru statüsünde görülen bizler, teknik müdahalenin ve arama-kurtarmanın yükünü sırtlanırken, yaptığımız iş yasalarda bir meslek olarak dahi tanınmamaktadır. Genel İdari Hizmetler sınıfına hapsedilmemiz, hem Anayasa’nın eşitlik ilkesine hem de çalışma hayatının adaletine aykırıdır.
İnsanca yaşamı yok eden 24 saat çalışma / 48 saat dinlenme sistemiyle, ailemizden ve sosyal hayatımızdan koparılıyoruz. Bu ağır nöbet sisteminde, maktu mesai hakkımız dahi gasp ediliyor.
Maktu mesai ücretimiz illere göre brüt 1689 TL ile 4155 TL arasında ödenmektedir.Maktu mesai ücretlerimiz taban aylığımız kadar olsun, damga vergisi ve gelir vergisinden muaf hale getirilsin, üçretler emekliliğe yansıtılsın.
Çünkü bizler, halkın canını kurtarırken, kendi en temel hakkına ulaşamayan bir emekçi sınıfı olmayacağız.
Bugün bizlere reva görülen İş Riski ve Güçlüğü Tazminatı yalnızca 447.57 TL’dir. Bu rakam, emeğimize ve hayatımıza biçilen değersizliğin en somut kanıtıdır. Canımızın fiyatı bu mudur?
TALEPLERİMİZ KESİN, KARARIMIZ NET!
1. Mesleki Kimliğimiz Tanınsın!
İtfaiye Meslek Sınıfı derhal kurulsun. Belediyeler, ARFF ve tüm kamu itfaiye personelini kapsayan, risk ve niteliğe uygun tek bir meslek sınıfı oluşturulsun.
Memur, işçi, sözleşmeli, şirket işçisi gibi parçalı istihdam biçimlerine son verilsin; itfaiyeciler tek statüde, güvenceli memur kadrosunda istihdam edilsin.
2. Güvence ve Tazminatlar Tam Verilsin!
Görev başında hayatını kaybedenler şehit, yaralananlar gazi sayılsın; şehitlerimiz onurlandırılsın, ailelerinin hakları teslim edilsin.
Fiili Hizmet Süresi Zammı (90 gün) tüm itfaiye emekçilerine kadroya esas ayrımsız uygulansın.
İş riski tazminatı sembolik düzeyden çıkarılsın, riskin ağırlığına göre ödensin.
3600 ek gösterge, yangın ve dalış tazminatı, mesleğe özgü ek ödemeler hayata geçirilsin.
3. Çalışma Şartları İnsanileştirilsin!
24/48 çalışma düzeni, 24/72 sisteme dönüştürülsün.
Norm kadro açıkları kapatılsın.
Görevde yükselme sınavları düzenli yapılsın, mülakat dayatmasına son verilsin.
4. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Önlemleri Güçlendirilsin!
Koruyucu malzeme ve ekipmanlar dünya standartlarına uygun hale getirilsin.
Meslek hastalığı kapsamı genişletilsin; kanser, kalp-damar ve solunum rahatsızlıkları meslek hastalığı olarak kabul edilsin.
Ruhsal travmalara karşı psikolojik destek ve rehabilitasyon hizmetleri sağlansın.
İtfaiyecilik salt bir iş değil; toplumun güvenliği, can kaybının önlenmesi, afetlerde ilkyardım, kurtarma ve müdahale işleriyle dolu bir yaşam ve ölüm arasında mekik çeken, sağlık, risk ve fedakârlıkla yoğrulmuş bir meslek. Bu görevlerin hakkı sermayeyle, bakanlık politikalarıyla, bürokratik daralmalarla değil, yasalarla, toplumsal sözleşmeyle verilmelidir.
Bizler, halkın canı, malı ve doğanın ise içerisindeki tüm canlı-cansız her şey ile devamlılığını sağlamak için kendini feda eden ama kendi hakkı için susturulmak istenen insanlar değiliz!
Bu yüzden:
Susmuyoruz, örgütleniyoruz, mücadele ediyoruz.
İşçileri, kamu emekçilerini, emeklileri, esnafımızı, hayatı paylaştığımız herkesi, her kesimi ve tüm yurttaşlarımızı mücadelemize omuz vermeye davet ediyoruz.
Kamu hizmetinin onuru ve geleceği, emekçinin hakkı teslim edildiğinde korunur.
Buradan siyasi iktidara sesleniyoruz: Artık bu sese kulak verin, itfaiyeciliği kanunla tanımlayın ve haklarımızı yasal güvenceye kavuşturun.
Bu mesleği görmezden gelmek değil, meslek kanunu ile tanımak devletin görevidir! Geciken her gün, adaletin gecikmesi, mesleğin ve meslek emekçilerinin güvencesizleşmesi demektir.
ALEVLERDEN YÜKSELEN SESİMİZİ DUYUN:
İTFAİYECİLİK MESLEKTİR, HAKKIMIZI ALACAĞIZ!
TÜM YEREL-SEN GENEL BAŞKANI MÜCAHİT DEDE